17 Ağustos 2014 Pazar

Enka - su topu

Merhaba,
Dönüşümüz biraz zaman aldı, daha güçlü, daha keyifli, daha farkında, daha neşeli:)
2 yıldır su topuna devam eden Pars'ın 1 numaralı motivasyonu Amerika' da bu sporun hocalığını yapmak. Konuyu yedik, yuttuk, çıkardık.Kuantum evimizden de böyle düşler beklenir hani...




23 Eylül 2009 Çarşamba

Pars manipulasyona gelmiyor artık!


Artik Pars manipulasyonlara gelmiyor . Burger king' de hamburger dedi. Tabi benim en sevdigim beslenme tarzidir Pars coook iyi bilir. Aradan aa cola yokmus hay allah ayran iceriz dedim, hayir dedi ,e olur mu sen hani cok seviyordun ayrani dedim ,o eskidendi dedi! Kaldim tabi daha ne diyebilirim ki bu durumda......
Canakkaleye aile ziyaretine gidiyoruz, yolda Tekirdağ'da mola verdik. Yemek siparişinde ben yine tabi ayran siparis ettim sormadan. Aldi bakti ve ben ice tea istiyorum dedi. Ayran'ı içirmek için bunu aldım artık, param yok bunu iceceksin dedim, madem paran yoktu neden buraya getiriyorsun beni dedi! Kasadaki kizla oyle bi kahkaya attik ki benim otorite yerle bir oldu. Alindi tabi o buzlu cay...

Duruma göre büyük duruma göre küçük Pars


Herkese merhaba yillar ama yillardan sonra.
Annesi kendisini bulana kadar Pars in buyume maceralari oldukca birikti tabi.
Pars ayni vaziyette devam, sadece artik cevresindekilere kizinca vurup naapiyim ama kendimi kontrol edemiyorum demiyor-kendisini kontrol ediyor
yazin anneannesiyle dedesinin yazligindaydi yazin,yururken ayagini vurdu, ama vurursun tabi oyle yurursen dedim,dondu bana,madem vuracagimi biliyordun neden beni uyarmiyorsun,senin gorevin buyuk olarak beni uyarmak demez mi?bu buyukluk ve de kucukluk durumunun tamamen duruma gore degismesine de hastayim tabi,bir gun gelir ben buyudum sen simdi benim yapamayacagimi mi zannediyorsun yani diye challenge a girer bir gun de buyuk ben kucuk o olur,tamamen duygusal durumlara bagli degiskenlik devam edecegim,isinma turlari...

11 Eylül 2009 Cuma

Pars' ın doğum anı...

Tuesday, January 24, 



Bir sabah kalktım, eyvah dedim. Oğlumun hareketlerini 2 gündür hissetmiyorum. Takvime göre doğuma 3 hafta var. Evhamlanma sürecinin son safhasındayım anlayacağınız. Hemen doktora koştum. Tansiyon 15, suyu azalmış, senin doğum başlamış, ne zaman doğurmak istersin? demez mi? Biz hep çabuk çık, seni çok merak ediyoruz, hadi ama doğ artık der dururduk...Demekki başına buyruk oğlum çaktırmadan söz dinliyor aslında...(aynı ben yani)
Doğumhanede baba nerde diye aradılar, bebeği giydirmeden önce baba da olmalı diye Pars'ı çıplak bekletmişler. Pek romantizmini yaşayamadım anlayacağınız. Özetle oğlumuz hayatımızın en kaotik zamanını seçti gelmek için dünyaya...Hiç planladığımız gibi olmadı. Ne odasını süsleyebildik, ne doğumu kameraya çektik...O kadar paralize olduk ki, adını bile 1 yılda koyabildik...
posted by Esra @ 1:14 AM




Tuesday, January 24, 2006



Ama doğduğu an müthişti...Epidural sezaryan oldum. Herşeyi film izler gibi izledim anlayacağınız. Erhan Cankat, sevgili sempatik doktorumuz oğlumu bacaklarından tuttuğu gibi havaya kaldırdı...Bir ağlama sesi işte o sesi kaydedemediğim için çok üzgünüm...Ardından bir baktım göbek bağı kesildi ve sıcacık minik bedeni sarıp kucağıma verdiler. İlk gözyaşları...O ana inanamıyordum.Hadi çık artık derken, 8 ay benimle birlikte gezen yaratık bu muydu...Ben resim gibi bir şey zannediyordum..Durağan, ultrasondaki gibi...
Odaya getirdiklerinde ilk emzirdiğimde ise aşık oldum bu çirkin ördeğe(Tabi sevgili Pars'ın tam bir emme bağımlısı olup, şapırdatarak iliklerimi 1 yıldan fazla emeceğini tahmin etmemiştim) ...O gece yanımda, benim yatağımda yatırdım onu, hiç kapatmadan gözlerimi onu seyrettim... Sonrasında annelik duydularının hayatımı alt üst edeceğinden habersizdim. O çok minik, gözleri şişmiş, uyuyan mutlu bir ördekti..Ona aşık olmamı kan çekmesinden ve annelik hormonlarından başka bir nedenle anlatamayız!Ben ne yakışıklılara aşık oldum hani...Yok yok bu çirkin ördeğe aşık olmamın gerçekten başka nedeni olamaz..Zaten o hormonlar ve bu aşk duygusu büyütürken olmazsa olmazmış..Yoksa asla bakamazdım itiraf ediyorum...Sabrı çok zorlayan bir durum...Aynı zamanda dünyanın harika bir mucizesi tabi...

Bizi ilk ziyarete gelenler Gökçe, Dilek &Vedat, Zeki, Bergin, Yasemin,Benek,Aysun,İsmail-Arzu, Anıl-Hakan,Şehnaz...Sizleri çok seviyoruz.(unuttuğum oluyor ekliyorum. O üç gün aklım kısaydı, gerçi bu akıl kısalığı uzun sürdü) Zeki sanırım bir daha doğum ziyaretine gitmez..Tüm doktor ve hemşireler onu Pars'ın babası zannetmişti. Üzerinde epey baskı hissetti. Gelen giden soruyordu.Baba nerede krizi yaşanmıştı da...Bir garipti yani Pars'ın dünyaya gelişi..Ama iyi ki geldi hanemize..seni seviyoruz..


Tuesday, January 24, 2006


Uyuyan yakışıklı spazm canavarına dönüşüyor


Zaman geçtikçe anladım ki ben onun uyurkenki haline aşık olmuşum.Nasıl da huzurlu uyuyordu. Tüm gün sadece emzirip uyutuyordum. Bu mudur yani olay, ne varmış ki bunda şımarıklığına bir girdim (tabi işe başlama planları da yapıyordum aynı zamanda) aman allahım bizimki canavara dönüştü..Daha doğrusu her akşam 19:00-23:00 arası birileri onu dürtüyordu..Resmen canavar kesiliyordu..Bir ağlama ki çığlık çığlığa.Doktoru ayaklandırıyorum sakin bir sesle bana: banyo yaptırın, spazm bu, geçmesini bekleyin diyor. Çok yardımcı oldunuz, kolaydı sanki,gel sen bekle deyip, sakinliğine sinirleniyorum ve küfürle kapatıyorum.Kitap karıştırıyorum, yapabileceğiniz hiç bir şey yok diyor. İŞTE HAYATIMDA EN NEFRET ETTİĞİM DURUM. Eyvah galiba gerçekten yapabileceğim bir şey yok, kontolden çıktı. Ama bir şey olmalı sesi öyle tiz, öyle dayanılmaz ki..Camdan atacağım galiba.Tam 4 saat, hiç durmadan ağlıyor. Yavuz eve geldiğinde ise Pars perişan, ben perişan bir yerlerde bayılmış buluyor bizi.Kolay mı?Ben 14-16 saat çalıştığımı bilirim. Böyle bir yorgunluk ve bitiklik yaşamadım.Yarın akşam tekrar fırtına kopuyor. Bir gün olmadı mı tamam yırttık diyorum ama hayır..Tekrar başlıyor..Kesinlikle mevzu çocuksa çoğu şeyi öngöremiyorsunuz.Planlı programlı hayatınız allak bullak oluyor.



Tuesday, January 24, 2006


Pars'ın isim mücadelesi


Doğum sonrası hastaneden Çanakkale'ye anneanne ve dedesinin yanına gittik. Annelikte ilk deneyimim, burada yanlız zor bakarım diye söz dinleyip İstanbul'u bir süreliğine terk-i diyar ettik. Pars 1 yaşına kadar Çanakkale İstanbul arasında mekik dokudu benimle. Oğlum tam bir seyyah oldu.

Bir de komik olan 1 yaşına kadar oğlumuzun ismini koyamamamızdır. Reis, Kurt, Ses, Emre, Rıfat Reis, Sina,Asil Kaan ve en son Asil Pars....Ailelerle birlikte herkesin istediği olsun derken iş uzadıkça uzadı. Bu isimlerin hepsiyle çağırdık bir süre.En son tamam artık Asil Kaan olsun dedik ve nüfusa kaydettirdik. Ama Yavuz'la içimize sinmedi.Bu değil dedik, kulaklarımızı herkese tıkadık maalesef ve mahkemeye başvurduk.1 dakikada Asil Pars oldu.Tabi hala Kaan olarak bilenler, arada şaşırıp Kaan diye çağıranlar, Pars'ı reddedip Asil diyenler ve karıştırıp Sarp diyenler.Ama en orjinali Yasemin'in oğlu Cem'in Bars diye çağırmasıydı..Bazen ben de Bars diye dalga geçiyorum kendi kendime.Umarım kişilik bunalımına yol açmaz bu durum..Seni çok seviyoruz Asil Pars.

Sunday, May 28, 2006



Dünya durdu yine,Çanakkale'deyiz...

Evet ağlayarak terk eyledik hayatımızı Pars'la burada.Şahane hayatımızı bıraktık bir yıllığına annesinin iş hayatı mazereti yüzünden..
Pars'ın anne ve babası da ayrıldı bu arada ama birbirlerinden,Pars'tan değil..Böyle olması gerekiyordu..Bu duruma üçü de alışacaktı.Ama Çanakkale bu planların içinde yoktu..Nasıl da başkasını anlatıyormuş kimliğine büründüm.
Pars ile Çanakkale'de yeni evimize yerleştik. Odasını biraz güzelleştirdik.Balkonumuz var oradan Çanakkale boğazını izliyoruz, oyuncaklarımızı aşağı bahçeye fırlatıyoruz..
Geçen gün parkta bir kadın torununu getirmişti. Pars mutlu mesut sallanıyor. Kadın döndü ve 'yaramazlık yapıyor mu sizinki?' diye sordu. Yooo dedim.Ve başladı şikayete 'Ay bizimki çekmeceleri karıştırıyor, banyo eşyaları salonun ortasında çıkıyor, oyuncakları balkondan atıyor vb.' Şöyle bir sustum ve 'Bizimki de bunları yapıyor dedim' Sonra fark ettim ki toplumun geneliyatına göre benim oğlum da yaramaz sadece ben onu yaramazlık değil, hayatı keşfetmek olarak algılıyorum hepsi bu:)
Üzgünüm dostlar, galiba ben kan kaybettim şehir değişikliğinde.tekrar kendime gelince görüşürüz..


Wednesday, January 25, 2006


Anne koş camdan atıyorum


Pars 4 aylık oldu. O sıralar hala oglum diye çağırıyoruz, henüz isim belli değil. Pars daha 5 günlükken abim 'ben evleniyorum' diye announce etti ve annemin tüm ilgisinin abime yoğunlaşmışmasıyla bize karşı 'durun bakiim siz şöyle' tavrı beni çileden çıkardı. Zaten şevkate ihtiyacım var, Yavuz rahatsızlığından dolayı yanımızda değil canının derdinde, bir de annem toz olunca ortadan elbette gayri meşru bir çocuk doğurmuşum hissi yoğunlaştı bende. Fena çakıştı yani. Bir de uykuların düzensizliği, gece emmek için ihtirasla ağlayarak kalkan oğlum, onu kucağımda tutarken uyuyakalmalar (bir an düşürüyordum bir keresinde, içim geçmiş de), ve 2 seneye yakın hep ağlama sesiyle uyanma.Bunlar biraz sinirleri geriyor zaman zaman.O aralar tam oynatmıştım. Bir akşam tam da dalmışım (24:00), en tatlı andı ki bizimki ağlamaya başladı neden bilinmez. En zoru bu zaten, neden ağlıyor şimdi neden çırpınışları.Emziriyorum yok, sarılıyorum ı ııı.Annem geldi yapabileceğin bir şey yok dedim.1 saat geçti, uyuma belirtisi yok. O an yan odaya anneme bağırdım .ANNE KOŞ YOKSA CAMDAN ATIYORUM...Samimiyetimle o an gazetede çıkan bebeğini camdan fırlattı, camiye bıraktı haberlerinin altında yatan psikolojiyi anladım.Anne olmayanlar kesin beni yargılayacaktır. Ama bunu hissettirdi dürüstçe ifade etmeliyim.İşin espirisi şüphesiz camdan atmak ama çıldıranları da anlıyorum.



Thursday, January 26, 2006


Artık sosyal bir varlığız, herkese gülümser kur yaparız, dikkat bir politikacı büyüyor


Nihayet güzel günler görünmeye başladı. Büyüdükçe hayat birlikte keyifli olmaya başladı. Artık sabahları kalktığımda, bu da kim, nereden geldi bu misafir diye bakmıyorum oğlumun gözlerine. Belki de kalıcı olduğunu anlayıp kabullendim. Sakın polisi falan aramayın bu itirafları okuyunca.Inanin ona çaktırmıyorum bu safha safha duygu değişimlerimi..Tek değişmeyen ona olan aşkım.Dişler nerede, ne zaman emekleyecek, eyvah pütürlü gıdaya geçemiyoruz öğürme refleksini yenemiyoruz bu dönemki sorunsallarımız.Hepsini de ben bekledikçe elbette geç yapıyor.Ayıp olacak ama bir gün doktora dedim ki 'Bu cocuk geciktirici kullanıyor gibi!' Doktor güldü 'Siz de beklentisi yüksek bir annesiniz ama' Ilk defa haklıydı. Doktor kilo ve boyunu ölçmek dışında bir artı değer katmıştı bana.Ben çok uyuz oluyorum boy kilo baş çevresi ölçüp, gelişim adına hiç bir fikir vermeden ödemeyi alıp postalayan doktorlara. Oğluma feda olsun gözüm yok da onlar işin gözünü çıkarıyorlar ama..Doğru doktoru insallah sevgili Yasemin (beni blogspot a kazandıran cok sevgili dostum) bana verecek...di mi Yaso....


Sunday, April 02, 2006



Kamikaze Pars'ın parkta forsu arttı

Geçen gün güneşli, güzel bir gündü. İrina ben Pars çıktık Bebek parkına gidiyoruz.Parkta onları bıraktım gizlice ve eve kitap okumaya geldim.
Telefonla konuşuyorum biri hararetle zili çalıyor, bir açtım İrina titriyor korkudan, bizim Pars'ın de üstünde kız kıyafetleri ayakkabıları yok, komple kıyafetleri değişmiş, yanlarında taksi şoförü kapıya kadar gelmiş Pars'ın tüm kıyafetlerinin oldugu poşeti yere bırakıp gidiyor.Ben nasıl yani diye bakıyorum.Neyse İrina kendine geldi bir süre sonra.Hikaye şuymuş:
Parkta süper oynuyorlar, İrina bir anlık dalmış mı ne, arkasını döndüğünde Pars koşarak parkın ortasındaki havuza atlıyormuş.Tabi hızına yetişememiş keza bizimki suyu görünce çılgına dönüyor.Arkasından koşup sudan çıkarmış ama kızın yüreğine inmiş boğuldu diye.Hemen oradaki tekne sahibi ve arkadaşları yardım etmiş. Pars'ın üstünü çıkartıp, orada birinin yedek kıyafetlerini giydirmişler, soba yakmışlar, çay demlemişler, bir güzel Pars'a dans da ettirmişler.İrina'yı taksiye bindirip getirmişl
er. Ben şaşkın dinliyorum, kendimi gülmekten alamıyorum-tabi hikayeyi İrina'dan dinlemeniz lazım-,tabi bir yandan da ucuz atlatmışız diyorum.Uzun süre İrina kendine gelemedi.Bugün de pasta yapıp beylere teşekkür etmeye gittik. Doğum gününü kutlamak istedi İrina bugün Pars'ın. Onun gözünde yeniden doğmuştu çünkü..Bu arada adamlar da görmüşler bunun havuza atlayışını, çok cesur bir oğlunuz var diyorlar, sanki cesaret sahibi olacak bilinçte bizim minik fare. Artık onu Kamikaze Pars diye çağırıyorlar. Parkta otoritesi ve ünü arttı.


Evimize Irina geldi...Fotoları da gelecek

Evet bir arkadasimdi İrina, tanıyordum kendisini.Dolayısıyla geldigi gun yanlız bırakmaya başladım Pars'ı onunla-aramızda kalsın çok sıkılmışım meğersem-.En az benim kadar iyi bakan ve oyun oynayan bir ablası oldu. 12 gündür bizimle, 12 gündür prenses gibi hissediyorum kendimi ve de 12 gün nasıl geçti hiç bilmiyorum...Dün kameraya çekiyorum süper ikiliyi, Pars'a anne nerde dedim İrina'yı gösterdi.Şimdilik hiç bozulmadım çünkü çocuk haklı, İrina geldi ben toz oldum ortadan.
Bir süper günüm: Beşiktaş'a gittim, Sinanpaşadan ne zamandır istedigim filmleri aldım.Arşiv yapmaya başladım da: Ucuz Roman, Dövüş Klübü, Katil Doğanlar, Chicago, Amelie, Duvara Karşı, Cahil Periler, Yedi...vb. Bir de Madonna ve Peter Gabriel konserleri.Müthiş mutluyum, oradan Beşiktaş köftecisine uğradım. Köftesi mükemmel, içeride çok daha masa sıkıştırabilecekken 4 masası olan eski bir yer.Gitmek isterseniz BKM 'yi geçince ilk solda.Garson içeceklerimi ısmarladı bana iltifat gibi geldi tabi bu durum. Sonra Taksim'e.Her zaman mutlu olarak koltuğundan kalktığım yegane kuaförüme gittim. İyi kuaför arayanlar İbrahim Açar-212 2505657-Bolca sohbet üzerine saçlarımı kestirdim, yine mutlu oldum.Ordan yeni iç çamaşırları almaya Terkos pasajı ve son olarak arkadaşımın sokak cafesinde cam kenarında kahve içerek dergi okudum sohbet ettim.Cafede servisteki çocuk 'gözleriniz ne kadar güzel, uzaktan dikkatimi çekti' falan dedi ben de 'teveccühünüz' dedim son derece olgun bir havayla.O gun herkes beni iyi hissettirmek için varolmuş gibiydi anlayacağınız.
Akşam da İrina'yla başbaşa bira içtik, kafaları çektik.
Onu çok özleyeceğiz.Hayatımı ilk defa dondurmak istiyorum, şu koşullar, hayatımdaki insanlar herşey donsun, kaybetmeyeyim, yanımda olsunlar istiyorum. Dünya uzun süredir benim için duruyordu, tam dönmeye başladı derken kaybetmek istemiyorum..

Tuesday, March 28, 2006



Biz geri döndük blog umuza

Bir süredir hayatımızdaki duygusal nedenler ve mücadele yoğunluğundan fırsat bulamıyorduk yazmaya.Artık geri döndük.Biz klasik her kaosta bir Çanakkale turu yapar, sakinleşir, kafayı toplayıp tekrar geliriz evimize. Yine öyle yaptık. Çanakkale bana yarıyor ama Pars'a hayır. Anneannesi kabul etmese de şımartıyor biraz küçük beyi.Her mama deyişinde yemek veriliyor-oysa saatleri var bu işin-, her yemek yenmediğinde aman aç kalmasın diye bisküvi, kek veriliyor-oysa aç kalsın, prensipler uygulanmazsa ben çocuk büyütemem, ben kendimi unuturum onla uğraşmaktan, değil mi ama-.
Bu sabah en sevdiği yer olan banyodayız.Ben artık usanmışım dokunma,pis demekten.Bu sefer taktiği değiştirdim. Kulak pamuklarını yere saçmış oynuyor. Hadi benim oğlum toplasın bunları kutusuna dedim.Bir baktım topluyor. Aferin sana, bravo tezahüratları ile bir süre bıraktım. Arkamı döndüğümde tuvaletteydi hepsi.Her anne inanmak istediğine inanıyor. Ben de onun beni dinleyecek kadar büyüdüğüne...
Bu aralar sirtaki tadında. Ben meyve koyuyorum, meyveleri yiyince yere atıp kırıyor tabağı. Bu sefer yerden aldım parçaları, bak dedim bir daha birleşmiyorlar, o artık tabak değil. Zamanın geriye gelmediğini, bak onarılamayacak durumlar var falan fikir paylaşımımı anlamış mıdır sizce?Önce o da parçaları birleştirmeye çalıştı. Son kalan kivi parçasını ortasına koydu parçaların. Baktı olmadı kiviyi yuttu, parçaları market sepetine koydu, evde dolaştırıyor.Marifet yaptım der gibi...

Sunday, February 05, 2006



Kendi dilini oluşturdu, şarkı bile söylüyor...

Sevgili Pars konuşmamakta ısrarlı fakat isteğini öyle güzel anlatıyor ki telepatik yoldan..Üstelik çıkardığı seslerle şarkı söylüyor, bana bir şeyler anlatıyor..Ya çok garip geliyordur kulağa hani konuşmadığı halde bunları yapıyor olması.
Dün sabah yine beni saklambaç oynamaya çağırdı.Tam kapının arkasından onu yakalamıştım ki telefon çaldı, kapıyı açıp koştum.Arkadan bir ağlama sesi bu sefer fena canı yanmış gibi. Hemen geri manevra yaptım ki serçe parmağı kapının arasına sıkışmış. Annelerin aklına hemen en kötüsü gelir ya, heralde kırıldı dedim..Neyse özür diledim, yanlışlıkla oldu dedim barıştık. Ama tüm gün bir daha saklambaç oynamadık.
Sonra başına buyruk dolanıyor, herzamanki gibi pür düzen hakim mutfakta:) muz kabuğunun üstüne basıp kaydı.Fıkra gibiydi yerde şaşkın bakışlarla.
Bu aralar kitap okumayı da söktü teyzesi, kitabı ters tutup kendi kendine bir şeyler anlatıp, o kitaplara sarılıp uyuyor..Bir de salonda buda var.Son dönem çok özel ilişki yaşamaya başladılar, onun göbeğini şaplatıp dudaklarından öpüyor...

Friday, February 03, 2006



Çocuğumla arkadaş gibiyiz ve hayır! çocuğun ebeveyne ihtiyacı var teorileri...



Hani hepimizi topa çevirdiler döndürüp duruyorlar.Biri çıkar çocuğunuzla arkadaş olun, sizinle katıksız iletişim kurabilsin..Öbürü der Hayırrrr onun ebeveyne ihtiyacı var, kurallar açık ve net siz de onu kollayan anne baba olun...Kimse sen kimsin, senin hayata bakışın, ruh halin, korkuların diye sormuyor..En son okuduğum kitap hoşuma gitti. Öyle yok efendim birlikte davranın, biriniz hayır dediğine diğeri de hayır desin, çocuk anlamasın falan yalanlarını kabul etmiyor. Çocuklar gerçekten bizim düşündüğümüzden daha zeki, zaten kimin ne demek istediğini, neye izin verip taraf olduğunu kimin ise kendisini engellemeye çalışan olduğunu biliyor.Yanına bir fayda amaçlı yaklaşırsan örneğin; arkadaş olmaya çalışmak gibi çocuk red eder.Veya ebeveynlik taslamak adına power triplere girip ve de korkularından dolayı koyduğun ıvır zıvır kuralları iplemez diyor....Tek formül var çocuğa karşı dürüst olmak, hata yaptığınızda özür dilemek. Öyle mükemmel anne baba sahibi olmadığını kabul etmesi en güzeli, güçlüyü mükemmeli oynamaktansa kendiniz gibi olun diyor kısaca...Böyle olunca kendi de mükemmel olmak için kasmaz, hatalarını kolay kabullenebilir.
Eyyy anne babalarrrr diye seslenesim geliyor herkese: silkinin hepiniz zaten onun en yakın dostusunuz, bu doğumla hormonlarla falan geliyor zaten -given yani-, hastane çıkışında daha çok annelerin cebine iliştiriyorlar tüm bu şaheser duygular...
Bizim minik canavarların kırılgan, kırmızı yanaklı, yarı obez,faanusta (nasıl yazılır ki bu?) büyüyen bebekler olmaması dileğiyle..Gerçi benimki fena hassas ve de kırılgan, aşacağız inşallah..
Fotoda gördüğünüz üzere Pars'la poliscilik oynuyorduk, mızıkçılık etti, şapkayı giymek istemedi...Ben de ona kızdım, çünkü sıra ondaydı..sonrasında gördüğünüz üzre timsah gözyaşları, yalandan yani...

Thursday, February 02, 2006



Yok bu İstanbul Boğazı gibisi hani...



Yok çok bir söze gerek...Akşamüstleri Hisar'da tüm rüzgara soğuğa rağmen boğazdayız, bekleriz...
Bu arada oğluma ithaf ettiğim Sezen Aksu'nun Hoşgeldin isimli parçasını paylaşmak istiyorum.Deliveren albümünden..Biraz duygulu anne havalarındayken dinlerim...Eylül doğumlu Pars bu arada..

Hiç ummazdım oldu, sonbaharda
Hediye gibi geldin, Hoşgeldin
Safa geldin, son ihtimalim
Bir sana kalmıştı halim, Hoşgeldin
Seyirlik değil, ömürlük olsun
Dilerim bu defa bu son olsun
Gel, koynuma gel
Oynuma gel
Akşam gözlü esmer

Tuesday, January 31, 2006



Evde çocuk işçi çalıştırıyorum....





Sabah yanlışlıkla ardiye diye kullandiğim dolabın kapağını açık unutmuşum. Başına buyruk araştırmacı yazar hemen dalmış içine bakalım burada neler varmış diye. Sonra da acaba bulguru yere saçsam annemin tepkisi ne olur diye merak etmiş ve denemek istemiş. Tam o noktada farkettim ki yere dağılmış bulguru bizimki tekrar bulduğu başka bir kavanoza doldurmaya çalışıyor.Asıl bulgur kavanozunun içinde bulduğu çay bardağı ve başka kavanoz var, herşey birbirinin içinde yani.Artık koca adam oldu.Yaptıklarının sonucuna katlanacak tabi. Gerçi onun için elektrik süpürgesiyle oynamak bir lütuf.Aldım süpürgeyi-üstünde de pek sevmesem de sabah serinliğinde giydirdiğim el işi süyeter-verdim eline, çabuk süpür dedim. İşte manzara...Çocuk işçi çalıştırmaya başladım anlayacağınız.
Biraz büyüsün 'oğlum bakkaldan ekmek alıver bir koşu, hadi işleyen demir ışıldar' muamelesi başlayacaktır.


Anne mama, baba çişşş




Kar bizim bahçeyi de vurdu. Pars da ilk defa dokundu kara ama buz gibiydi.Sanki bizim zamanımızın karından daha soğuktu yoksa ben mi unuttum bilmiyorum.Tekrar çocukluğu yaşamak, karda yuvarlanmak çok keyifliydi.
Asıl size ne anlatacağım.Pars Yavuz ne zaman gelip lavaboya girse arkasından banyoya girmeye çalışıyordu. Ben de 'Annecim baba çiş yapıyor giremesin, çişşşş'diye açıklama yapıyordum. Bir süre sonra arkasından koştuğunda ve de ben engelleyince çişş çişş demeye başladı. Sonra anne ne yapar mama demeyi öğrettim. Şimdi çok komik sorulduğunda : Baba ne yapıyor? ÇİŞŞŞ Anne ne yapıyor? MAMA diyor. Onu duyan kırılıyor tabi...Burada ebeveynlerin evdeki pozisyonları da ortaya çıkmış oluyor.Keh keh.

Şu leyleği bir alt etsemmm, boğazını düğümlesem....




Oğlum aynen Yasemin'İn dediği gibi ilgisi olan oyuncaklar konusunda sürekli fikir değiştirmekte. Dahası boş bir kutu veya benim anlam veremediğim herhangi bir objeye saatlerce diyemeyeceğim bu imkansız ama uzun süre ilgi göstermekte.Bir gün leylekle boğuşurken buldum.Erkek çocuklar cidden cici kız çocuklarından farklı galiba... Bir gün evde salona gelip 'Bu evde rahat yok mu len' diye bağıracağı günleri hayal ediyorum...


Friday, January 27, 2006


Yaz geldi, seyyah olduk Çanakkale yollarında


Artık yaz gelmisti, Bay Pars da 8 aylik olmus, 2 migros poşeti ağırlığında dombilik bir bebek olmustu. Ben hala yoğurttan başka bir gıda yediremiyorum, o da beni emmeyi bırakmayı düşünmüyor, ne gerek var hayat böyle kolay ve keyifli sloganlarıyla etrafta dolanıyordu. Dolanıyordu dedigim mecazi. Çevremdeki tüm anneler (benim annem dahil) çocuklarının erkenden emeklediğini hatta 9 aylıkken yürüdüğünü, 1 yaşında hem yürüdüğünü hem de konuştuğunu söyleye dursun, benim dünya tatlısı oğlum emeklemiyordu bile. Ya herkesin hafızası kıttı, ya da herkes-ben dahil-süper çocukmuşuz.Annem benim için 1 yaşında telefonda cümle kuruyordun diyor.Nasil ya?(Gerçi yeni bir gerçeğimle yüzleştim ki sonradan bir korku sonucu kekelemeye başlamışım ve bu 2-5 yaş arası sürmüş. Ben bu durumu hala hatırlamıyorum, bilinç altına gömüş o gömüş)Hayatta önemli bir ders sonuca bakmak lazım. Ben 1 yaşında koşuyordum da Amerika'da atletizm bursuyla mı okudum? Ne işime yaradı.Bunları söylememin sebebi tabi ben Pars yürüyene kadar kendimi kahrettim. Bir de klasiktir bunu söylerler ardından her çocuk bir değildir diye eklerler ama bu içime su serpmez.Artık yakında başlarız seninki ne zaman yürüdü, konuştu, okudu-yazdı,kız tavlamaya başladı, top peşinde koşturuyor, aşık oldu, hangi üniversiteyi kazandı diye..


Friday, January 27, 2006


Deniz, kum, Berkay ve Yıldız Teyze


Çanakkale'de ailemin yazlığında, bahçedeki 3 küçük evden birine yerleştik Pars ile. Yazı burada geçirelim, denizle tanışalım istedik. Ailem de kapılarını açtı sağolsun.
Bahçede yanımızdaki komşumuzun (aynı zamanda kuzenimin) oğlu (5 yaşında) Berkay, diğer tarafta Deniz kızımız (2,5 yaşında) ile hoş bir yaz geçirdi Pars. Emeklemeye pek niyeti yok, yürüteç ile onlarla koşturmaca bile oynadı başına buyruk ama rahatına düşkün oğlum. Bir de ön taraftaki eve (annemlerin yazlık biraz Seymen Ağa'nın konağı tadındaydı)Furkan, İmren ve İnci geldi. E çevresinde anneanne, dede, dayi, Elif yenge, Emine Teyze (benim anneannem olur), Neylan Yenge (Pars'ın ikinci anneannesi) ve Sinan (Pars öyle biliyor)Faika-Reyhan-Aysel-Özcan T. ve tüm mahalle,daha kimler kimler. Anlayacağınız gelen giden ile bahçedeki popülasyon yüksek, Pars'ın keyifler gıcırdı.Kışlıkta ise eve bir gelirim Pars nerde, karşı komşumuz Neşe Teyze'de Orkun'la oynuyorlar..Yani komşuculuk bile yaptı...
Bir de Berkay'ın anneannesi Yıldız Teyze'miz vardı. Allah razı olsun Pars'a bir şey yedirmeye alıştırdı. Elimde kaşığı görünce azını mühürleyen velet Yıldız Teyze nin ısrarlarına dayanamıyordu..Başka türlüsü, kitaplardaki gibi yöntemler mümkün değildi açıkçası.Yok ısrar etmeyin, kendi haline bırakın...Onurunu zedelemeden fakat hafif ısrarla yiyebildi benim iştahsız oğlum.Kilo iyi ama sadece beni emmekten. E ben de bir an önce özgürlüğümü ilan etmek, çalışmak istiyorum, alkol almak hatta sarhoş olmak istiyorum (sıcak yaz soğuk bira) ...Sağolasın Yıldız Teyze.
Geçen akşam mama sandalyesinde, önüne ne koyduysam önce elinde mıncıklayıp parmak arasından çıkarıyor yemekleri sonra yere atıyor. Bir kızdım (aslında bağırdım) oturdu yedi yemeğini.Travma etkisi falan dinlemem, benimki de can yani di mi?Sandalyenin altındaki karıncaları besliyor boyuna...Allah'tan evdeki tek fare iki ayaklı oğlum..


Saturday, January 28, 2006


1 yaşına basmadan kendi kendine yemek yemeye heveslenilir mi?Neyi önce yapacağını şaşırdı benim canım oğlum!




Tam bir başına buyruk, pütürlü gıdaya geçeli 3 ay oldu olmadı kendi kendine yemek adına ortalığı yıkıyor. Birincisi dişleri yok doğru dürüst nasıl çiğniyor?İkincisi daha yeni yemek yemeğe alışıyor nasıl kendim yiyeceğim diye tutturur?Üçüncüsü konuşmayan bir çocuk ortalığı yıkıp nasıl istediğini tutturur?Bunlar hep beni hayrete düşürdü, sanırım anneler bunların hepsini deneyimlemiştir...Konuşmayı bile bilmeyen çocuk, üstelik sonradan gelmiş, evin efendisi oluveriyor..ahh ahh..Nasıl taze fasülyelere oyuncak hamur, çatala da kılıç kalkan muamelesi yapılır.

Sunday, January 29, 2006


Bozcaada tatili ve tanımadığım kızlara Pars'ı emanet edişim!

Bozcaada'nın ada olmasının verdiği psikolojiye bayılıyorum.Herşeyin özgürce yapıldığı sınırsız ortamlara alıştık.Adanın sınırlı metrekaresi ve o alan içinde mutluluğu aramak, o kısıtlanmışlığı seviyorum.Tabi burası da Adana'nın Pozantı ilçesi değil hani.. Deniz buz gibi hele Akvaryum'un denizi meditativ-f bir etkisi olduğu kesin bende.
10 aylık çocukla tatile gitmek ve orada kafa dinlemek de maceracı bir ruh durumuymuş. Baküs Butik Otel'de kaldık. Burası toplam 9 odası, küçük bir havuzu, ahşaptan vadi ve deniz manzarası olan terasıyla mükemmel bir yerdi. Tepeden bakma egonuzu buradan vadiye bakarak tatmin ediyorsunuz.Şehir merkezinde tam göbekte bir esnaf lokantası var ki müdavimi olduk.Akşamları da Yahya arkadaşımın Güverte'sindeydik.Rakı balık meze ile ohhh be dedim, hayata tekrar dönüş yapıyorum.(4 gün gibi kısa sürdü tabi..)
Gündüz ise tek geçerim Akvaryum plajını. Kumsalda 2 kızı tavladı bizim Pars iki gülümseyerek, baktım kızlar (biri 16 yaşlarında) bizimkiyle geldi oynuyor, biraz içim tedirgin 'Ya biz denize girerken ilgilenir misiniz biraz oğlumla, sorun yaratmaz size?'Tabi dediler ve ben anneme bile zor emanet ettiğim oğlumu 2 tanımadığım genç kıza bıraktım.Güneş kavuruyor, deniz mükemmel e prensipler de bir yere kadar...O kadar tavsiye ederim yani. Gerçi denizde kulaçlarım tedirgindi, arada gözlüyordum ekibi, kızlar kaçırmaya kalkarsa avazım çıktığı kadar bağırmaya hazırım..'Durun, oğlumu kaçırıyorlarrrr, durdurunnnnn!!'



Sunday, January 29, 2006


Eylül ayı, Rumelihisarı'na taşındık, yeni bir odası ve bahçede kedileri var artık



Eski evimiz downtown ın göbeği Gatasaray'da stüdyo idi.Düşünün Pars'la nasil çıldırdığımı.Emeklemesine yetecek kadar bile yer mevcut değildi.Şimdi gönlümüze göre bir yer bulduk, (benim gönlüm öyle çok şey istemez de o yüzden kolay oldu) bu arada gönlümde sadece bir bahçe vardı başına buyruğun salınabileceği..İştahsızlığa devam tabi, hava ve suyla besleniyor hala.Ben tabi bir yudum daha yesin diye sandalyesiyle bahçede yediriyorum tüm öğünleri ve tüm kedileri besliyorum 'bak onlar yiyiyor sen de ye diye'.Ne kandırmalar ne afra tafrasını çekmeler ne anlık dikkat dağılmalarından faydalanmalar...Resmen evin reisi...Yemek dışında süperiz ama gördüğünüz gibi...
Sahilde dolaşıyoruz-benim dışımda tüm puset kullanıcıları bakıcı bu arada, bir tane anne yok, herkes çalışıyor tabi-Kuşlar, gemiler, boğaz manzarası...Ben bu arada bakıcı avındayım, telefonlar alıyorum, aklım böyle hainliklerde..

Tuesday, January 31, 2006


Evde çocuk işçi çalıştırıyorum....





Sabah yanlışlıkla ardiye diye kullandiğim dolabın kapağını açık unutmuşum. Başına buyruk araştırmacı yazar hemen dalmış içine bakalım burada neler varmış diye. Sonra da acaba bulguru yere saçsam annemin tepkisi ne olur diye merak etmiş ve denemek istemiş. Tam o noktada farkettim ki yere dağılmış bulguru bizimki tekrar bulduğu başka bir kavanoza doldurmaya çalışıyor.Asıl bulgur kavanozunun içinde bulduğu çay bardağı ve başka kavanoz var, herşey birbirinin içinde yani.Artık koca adam oldu.Yaptıklarının sonucuna katlanacak tabi. Gerçi onun için elektrik süpürgesiyle oynamak bir lütuf.Aldım süpürgeyi-üstünde de pek sevmesem de sabah serinliğinde giydirdiğim el işi süyeter-verdim eline, çabuk süpür dedim. İşte manzara...Çocuk işçi çalıştırmaya başladım anlayacağınız.
Biraz büyüsün 'oğlum bakkaldan ekmek alıver bir koşu, hadi işleyen demir ışıldar' muamelesi başlayacaktır.

Tuesday, January 31, 2006


Anne mama, baba çişşş




Kar bizim bahçeyi de vurdu. Pars da ilk defa dokundu kara ama buz gibiydi.Sanki bizim zamanımızın karından daha soğuktu yoksa ben mi unuttum bilmiyorum.Tekrar çocukluğu yaşamak, karda yuvarlanmak çok keyifliydi.
Asıl size ne anlatacağım.Pars Yavuz ne zaman gelip lavaboya girse arkasından banyoya girmeye çalışıyordu. Ben de 'Annecim baba çiş yapıyor giremesin, çişşşş'diye açıklama yapıyordum. Bir süre sonra arkasından koştuğunda ve de ben engelleyince çişş çişş demeye başladı. Sonra anne ne yapar mama demeyi öğrettim. Şimdi çok komik sorulduğunda : Baba ne yapıyor? ÇİŞŞŞ Anne ne yapıyor? MAMA diyor. Onu duyan kırılıyor tabi...Burada ebeveynlerin evdeki pozisyonları da ortaya çıkmış oluyor.Keh keh.

Thursday, February 02, 2006


Yok bu İstanbul Boğazı gibisi hani...



Yok çok bir söze gerek...Akşamüstleri Hisar'da tüm rüzgara soğuğa rağmen boğazdayız, bekleriz...
Bu arada oğluma ithaf ettiğim Sezen Aksu'nun Hoşgeldin isimli parçasını paylaşmak istiyorum.Deliveren albümünden..Biraz duygulu anne havalarındayken dinlerim...Eylül doğumlu Pars bu arada..

Hiç ummazdım oldu, sonbaharda
Hediye gibi geldin, Hoşgeldin
Safa geldin, son ihtimalim
Bir sana kalmıştı halim, Hoşgeldin
Seyirlik değil, ömürlük olsun
Dilerim bu defa bu son olsun
Gel, koynuma gel
Oynuma gel
Akşam gözlü esmer


Tuesday, March 28, 2006


Biz geri döndük blog umuza

Bir süredir hayatımızdaki duygusal nedenler ve mücadele yoğunluğundan fırsat bulamıyorduk yazmaya.Artık geri döndük.Biz klasik her kaosta bir Çanakkale turu yapar, sakinleşir, kafayı toplayıp tekrar geliriz evimize. Yine öyle yaptık. Çanakkale bana yarıyor ama Pars'a hayır. Anneannesi kabul etmese de şımartıyor biraz küçük beyi.Her mama deyişinde yemek veriliyor-oysa saatleri var bu işin-, her yemek yenmediğinde aman aç kalmasın diye bisküvi, kek veriliyor-oysa aç kalsın, prensipler uygulanmazsa ben çocuk büyütemem, ben kendimi unuturum onla uğraşmaktan, değil mi ama-.
Bu sabah en sevdiği yer olan banyodayız.Ben artık usanmışım dokunma,pis demekten.Bu sefer taktiği değiştirdim. Kulak pamuklarını yere saçmış oynuyor. Hadi benim oğlum toplasın bunları kutusuna dedim.Bir baktım topluyor. Aferin sana, bravo tezahüratları ile bir süre bıraktım. Arkamı döndüğümde tuvaletteydi hepsi.Her anne inanmak istediğine inanıyor. Ben de onun beni dinleyecek kadar büyüdüğüne...
Bu aralar sirtaki tadında. Ben meyve koyuyorum, meyveleri yiyince yere atıp kırıyor tabağı. Bu sefer yerden aldım parçaları, bak dedim bir daha birleşmiyorlar, o artık tabak değil. Zamanın geriye gelmediğini, bak onarılamayacak durumlar var falan fikir paylaşımımı anlamış mıdır sizce?Önce o da parçaları birleştirmeye çalıştı. Son kalan kivi parçasını ortasına koydu parçaların. Baktı olmadı kiviyi yuttu, parçaları market sepetine koydu, evde dolaştırıyor.Marifet yaptım der gibi...


Friday, February 03, 2006


Çocuğumla arkadaş gibiyiz ve hayır! çocuğun ebeveyne ihtiyacı var teorileri...



Hani hepimizi topa çevirdiler döndürüp duruyorlar.Biri çıkar çocuğunuzla arkadaş olun, sizinle katıksız iletişim kurabilsin..Öbürü der Hayırrrr onun ebeveyne ihtiyacı var, kurallar açık ve net siz de onu kollayan anne baba olun...Kimse sen kimsin, senin hayata bakışın, ruh halin, korkuların diye sormuyor..En son okuduğum kitap hoşuma gitti. Öyle yok efendim birlikte davranın, biriniz hayır dediğine diğeri de hayır desin, çocuk anlamasın falan yalanlarını kabul etmiyor. Çocuklar gerçekten bizim düşündüğümüzden daha zeki, zaten kimin ne demek istediğini, neye izin verip taraf olduğunu kimin ise kendisini engellemeye çalışan olduğunu biliyor.Yanına bir fayda amaçlı yaklaşırsan örneğin; arkadaş olmaya çalışmak gibi çocuk red eder.Veya ebeveynlik taslamak adına power triplere girip ve de korkularından dolayı koyduğun ıvır zıvır kuralları iplemez diyor....Tek formül var çocuğa karşı dürüst olmak, hata yaptığınızda özür dilemek. Öyle mükemmel anne baba sahibi olmadığını kabul etmesi en güzeli, güçlüyü mükemmeli oynamaktansa kendiniz gibi olun diyor kısaca...Böyle olunca kendi de mükemmel olmak için kasmaz, hatalarını kolay kabullenebilir.
Eyyy anne babalarrrr diye seslenesim geliyor herkese: silkinin hepiniz zaten onun en yakın dostusunuz, bu doğumla hormonlarla falan geliyor zaten -given yani-, hastane çıkışında daha çok annelerin cebine iliştiriyorlar tüm bu şaheser duygular...
Bizim minik canavarların kırılgan, kırmızı yanaklı, yarı obez,faanusta (nasıl yazılır ki bu?) büyüyen bebekler olmaması dileğiyle..Gerçi benimki fena hassas ve de kırılgan, aşacağız inşallah..
Fotoda gördüğünüz üzere Pars'la poliscilik oynuyorduk, mızıkçılık etti, şapkayı giymek istemedi...Ben de ona kızdım, çünkü sıra ondaydı..sonrasında gördüğünüz üzre timsah gözyaşları, yalandan yani...

Sunday, April 02, 2006


Evimize Irina geldi...Fotoları da gelecek

Evet bir arkadasimdi İrina, tanıyordum kendisini.Dolayısıyla geldigi gun yanlız bırakmaya başladım Pars'ı onunla-aramızda kalsın çok sıkılmışım meğersem-.En az benim kadar iyi bakan ve oyun oynayan bir ablası oldu. 12 gündür bizimle, 12 gündür prenses gibi hissediyorum kendimi ve de 12 gün nasıl geçti hiç bilmiyorum...Dün kameraya çekiyorum süper ikiliyi, Pars'a anne nerde dedim İrina'yı gösterdi.Şimdilik hiç bozulmadım çünkü çocuk haklı, İrina geldi ben toz oldum ortadan.
Bir süper günüm: Beşiktaş'a gittim, Sinanpaşadan ne zamandır istedigim filmleri aldım.Arşiv yapmaya başladım da: Ucuz Roman, Dövüş Klübü, Katil Doğanlar, Chicago, Amelie, Duvara Karşı, Cahil Periler, Yedi...vb. Bir de Madonna ve Peter Gabriel konserleri.Müthiş mutluyum, oradan Beşiktaş köftecisine uğradım. Köftesi mükemmel, içeride çok daha masa sıkıştırabilecekken 4 masası olan eski bir yer.Gitmek isterseniz BKM 'yi geçince ilk solda.Garson içeceklerimi ısmarladı bana iltifat gibi geldi tabi bu durum. Sonra Taksim'e.Her zaman mutlu olarak koltuğundan kalktığım yegane kuaförüme gittim. İyi kuaför arayanlar İbrahim Açar-212 2505657-Bolca sohbet üzerine saçlarımı kestirdim, yine mutlu oldum.Ordan yeni iç çamaşırları almaya Terkos pasajı ve son olarak arkadaşımın sokak cafesinde cam kenarında kahve içerek dergi okudum sohbet ettim.Cafede servisteki çocuk 'gözleriniz ne kadar güzel, uzaktan dikkatimi çekti' falan dedi ben de 'teveccühünüz' dedim son derece olgun bir havayla.O gun herkes beni iyi hissettirmek için varolmuş gibiydi anlayacağınız.
Akşam da İrina'yla başbaşa bira içtik, kafaları çektik.
Onu çok özleyeceğiz.Hayatımı ilk defa dondurmak istiyorum, şu koşullar, hayatımdaki insanlar herşey donsun, kaybetmeyeyim, yanımda olsunlar istiyorum. Dünya uzun süredir benim için duruyordu, tam dönmeye başladı derken kaybetmek istemiyorum..



Sunday, April 02, 2006


Kamikaze Pars'ın parkta forsu arttı

Geçen gün güneşli, güzel bir gündü. İrina ben Pars çıktık Bebek parkına gidiyoruz.Parkta onları bıraktım gizlice ve eve kitap okumaya geldim.
Telefonla konuşuyorum biri hararetle zili çalıyor, bir açtım İrina titriyor korkudan, bizim Pars'ın de üstünde kız kıyafetleri ayakkabıları yok, komple kıyafetleri değişmiş, yanlarında taksi şoförü kapıya kadar gelmiş Pars'ın tüm kıyafetlerinin oldugu poşeti yere bırakıp gidiyor.Ben nasıl yani diye bakıyorum.Neyse İrina kendine geldi bir süre sonra.Hikaye şuymuş:
Parkta süper oynuyorlar, İrina bir anlık dalmış mı ne, arkasını döndüğünde Pars koşarak parkın ortasındaki havuza atlıyormuş.Tabi hızına yetişememiş keza bizimki suyu görünce çılgına dönüyor.Arkasından koşup sudan çıkarmış ama kızın yüreğine inmiş boğuldu diye.Hemen oradaki tekne sahibi ve arkadaşları yardım etmiş. Pars'ın üstünü çıkartıp, orada birinin yedek kıyafetlerini giydirmişler, soba yakmışlar, çay demlemişler, bir güzel Pars'a dans da ettirmişler.İrina'yı taksiye bindirip getirmişl
er. Ben şaşkın dinliyorum, kendimi gülmekten alamıyorum-tabi hikayeyi İrina'dan dinlemeniz lazım-,tabi bir yandan da ucuz atlatmışız diyorum.Uzun süre İrina kendine gelemedi.Bugün de pasta yapıp beylere teşekkür etmeye gittik. Doğum gününü kutlamak istedi İrina bugün Pars'ın. Onun gözünde yeniden doğmuştu çünkü..Bu arada adamlar da görmüşler bunun havuza atlayışını, çok cesur bir oğlunuz var diyorlar, sanki cesaret sahibi olacak bilinçte bizim minik fare. Artık onu Kamikaze Pars diye çağırıyorlar. Parkta otoritesi ve ünü arttı.


Sunday, May 28, 2006


Dünya durdu yine,Çanakkale'deyiz...

Evet ağlayarak terk eyledik hayatımızı Pars'la burada.Şahane hayatımızı bıraktık bir yıllığına annesinin iş hayatı mazereti yüzünden..
Pars'ın anne ve babası da ayrıldı bu arada ama birbirlerinden,Pars'tan değil..Böyle olması gerekiyordu..Bu duruma üçü de alışacaktı.Ama Çanakkale bu planların içinde yoktu..Nasıl da başkasını anlatıyormuş kimliğine büründüm.
Pars ile Çanakkale'de yeni evimize yerleştik. Odasını biraz güzelleştirdik.Balkonumuz var oradan Çanakkale boğazını izliyoruz, oyuncaklarımızı aşağı bahçeye fırlatıyoruz..
Geçen gün parkta bir kadın torununu getirmişti. Pars mutlu mesut sallanıyor. Kadın döndü ve 'yaramazlık yapıyor mu sizinki?' diye sordu. Yooo dedim.Ve başladı şikayete 'Ay bizimki çekmeceleri karıştırıyor, banyo eşyaları salonun ortasında çıkıyor, oyuncakları balkondan atıyor vb.' Şöyle bir sustum ve 'Bizimki de bunları yapıyor dedim' Sonra fark ettim ki toplumun geneliyatına göre benim oğlum da yaramaz sadece ben onu yaramazlık değil, hayatı keşfetmek olarak algılıyorum hepsi bu:)
Üzgünüm dostlar, galiba ben kan kaybettim şehir değişikliğinde.tekrar kendime gelince görüşürüz..